Yaşamımızda üst üste zorlamalar ile karşılaşıyor, tam düze çıktım derken kendimizi yeni bir kaos içinde buluyor, benzer olumsuz deneyimleri tekrar tekrar yaşıyorsak; artık içine doğduğumuz aile yoluyla aldığımız genetik mirasa bir göz atma zamanı gelmiştir.
Nasıl saçımızın rengini, yüzümüzün şeklini, elimiz, ayağımızı, kaç parmağımız olacağını genetik olarak ailemizden alıyorsak; bazı davranış şekillerini, bazı inançları, huyları, hastalıkları ve hatta kaderleri de bu genetik mirasla devralıyoruz. Hepimiz, çevremizde bunu teyit hikayelere, tanımlamalara, olaylara şahit olmuşuzdur; “Çocuk çatal bıçağı, hiç görmediği ölmüş halası gibi kullanıyor”, “Aynı dedesi gibi çabuk sinirlenir”, “Büyük anneannesi gibi güzel şarkı söyler”, veya “Dede erik çalmış, torunun dişi kamaşmış”
Genetik mirasımız, doğduğumuzda bizimledir. Sanki yaşam yolcuğumuz boyunca kullanacağımız alet çantasında, yola çıkarken sadece bu miras vardır. Yol boyunca elimizi çantamıza her uzattığımızda karşılaşacağımız ilk şey bu miras olacaktır. Peki bu aletlerden, kullanmak istemediklerimizden kurtulmak ve kullanmak istediklerimiz için ise tam bir kullanma kılavuzuna sahip olmak nasıl mümkün olabilir?
Alman psikoterapist Bert Hellinger, Afrika’da, 16 yıl boyunca, Zulu’larla yaptığı çalışmalar sonucunda ortaya çıkmış bir terapi akımı var. Hellinger, “Psikodrama” yöntemi bilgilerini, Zulu’ların “Atalara Danışma” ritüeli ile birleştirerek, bugün “Aile Dizimi Terapisi” denen yeni bir yöntem oluşturmuştur. Bu terapi yöntemi sayesinde, bazen varlığından bile haberdar olmadan taşıdığımız “Genetik Mirasın” yüklerini boşaltmak, yaşamımızı bu tıkanıklıklardan arındırmak ve mirasımızın bu memnun olmadığımız kısmını tekrar gelecek nesillere geçirmeden kurtulmak mümkün oluyor.
Aile, aidiyetle ilgili. Var olan her şey ve herkes varlığını sürdürmek istiyor . Aile herhangi bir bireyi yada eylemi yada duyguyu, sebebi her ne olursa olsun, dışladığında; dengelemek ve çözümlemek üzere, masum küçük, suçlu büyüğün kaderini miras alıyor. Böylece denge ve çözüm sağlamaya çalışıyor. Her dışlanma bir “kilitleme” oluşturuyor ve ancak, saygı, kabul, onurlandırma olduğunda çözülme sağlanıyor.
Özellikle; göç, savaş, dramatik ölümler, kürtajlar, taciz, tecavüz, cinayet, katil, kurban, boşanma, terk etme kilitlenmeleri yaratan olaylar. Çocuklar doğum sıralarına göre ailenin bu his, inanç, kader mirasından üzerine düşen payı alıyor. Kilitlenmelerin çözülmediği durumlarda, bireyler hayatlarında anlam veremedikleri terslikler, zorlanmalarla karşılaşıyorlar. Aile Dizimi sırasında, bu kilitlenmelerin nerelerde olduğu tespit ediliyor; kabul ve onurlandırmayla çözüm oluşturuluyor .
Yaşadığımız Aile Dizimi deneyimlerinden birinde, varlıklı sayılabilecek bir ailenin çok iyi eğitim almış oğlu, girdiği işlerde bir süre çok başarılı olmasına rağmen; bir süre sonra hem işini, hem maddi imkanlarını kaybediyor. Üstelik bu senaryo yaşı henüz çok genç olmasına rağmen bir kaç kez tekrarlanıyor. Mantıken bakıldığında bu senaryo çok anlamsız ve ancak şanssızlıkla açıklanıyor. Oysa Dizim sırasında gözlemlenenler son derece çarpıcı. Aile 4 kuşak önce, büyük bir göç yaşıyor ve atalar yaşam hakkına karşılık tüm mal varlıklarından ve zenginliklerinden vazgeçerek, doğdukları toprakları terk ediyorlar. Genetik kodlardaki kayıt ise ya yaşam ya zenginlik olarak oluşuyor. Ataların verdiği bu karar ve kader kabul edilip onurlandırıldığında, kilitlenme çözülüyor, artık iş ve maddi imkanlar konusundaki tıkanıklıklar sona eriyor. Bir başka dizimde, kendisinden önce kürtajla yaşamına son verilmiş büyük ağabeyin mirasını devralan genç, farkında olmadan kendinde yaşam hakkını, yaşamdan haz alma hakkını görmüyor. Ardı ardına kayıplar, talihsizlikler, ayrılıklar yaşıyor. Dizim sırasında bu kilitlenme çözüldüğünde; yaşamına, işine, ilişkisine sahip çıkan ve talihsizlikleri geride bırakmış, yeni bir yaşam başlıyor.
Terapi, pek çok şekilde yapılabildiği gibi, en popüler şekli kalabalık ve birbirini tanımayan bir grupla, bir moderatör eşliğinde yapılanı. Terapiye katılanlar, diğerlerinin hayatı, deneyimleri, aileleri hakkında fikir sahibi değil. Moderatörün yönlendirmesiyle, dizimi açılan kişinin aile bireylerini diğerleri temsil ediyor. Ancak kimsenin kim olduğu ve olayın, kaderin, kilitlenmenin ne olduğu ile ilgili bilgisi yok. Bu durum hem bir mahremiyet hem de tarafsızlık kazandırıyor. Kişiler, aynı psikodramadaki gibi verilen rolü oynuyorlar, tek farkla, hangi rolde olduklarını bilmiyorlar!
Aile’den herhangi biri bir aile dizimi yaptırdığında, olumlu etkilerinden, genetik olarak bağlı olan herkes faydalanıyor. Ayrıca, izleyici yada temsilci olarak katılan herkes de şifadan faydalanıyor. Özellikle bu coğrafyada; göçlerle, savaşlarla yoğrulmuş bu topraklarda yaşayan herkesin, genetik mirasını bir kez daha gözden geçirmesi gerekmez mi sizce de?
Begum Karace
Yazının orijinali Ağustos 2014 Karşıyaka Life Dergisinde yayınlanmıştır